Bilimsel araştırmalar, yalnızlığın sürekli sigara içmek kadar sağlığa zararlı olduğunu gösteriyor. Bu duyguyu yakın zamanda yani pandemi sürecinde deneyimlediğimizi, büyük sıkıntılar yaşadığımızı, özellikle de bir başlarına kalan yaşlıların hafıza problemlerinin arttığını hatırlatan Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Derya Uludüz, yalnızlığın yol açtığı sağlık sorunlarını ve sosyalleşmenin pozitif etkilerini şöyle anlattı:,
Sinir hücreleri arasındaki iletişim bozuluyor
Oxford Üniversitesi’nin araştırmasına göre, sosyalleşme beyin yapısını etkiliyor. Sosyal çevresi geniş olanların beyinlerinin bazı bölümlerinin daha büyük olduğu ve daha iyi bağlantı kurdukları belirlendi. Yeni kanıtlar da sosyalleşmenin hastalıklara ve yaşlanmaya karşı biyolojik bir güç alanı yarattığını gösteriyor. Konuşmak, sohbet etmek nöronlar arasındaki bağlantıyı artırıyor. İnsanın tek başına olması, paylaşmaması, konuşmaması, hiçbir faaliyette bulunmaması ve içe dönük yaşaması ise sinir hücreleri arasındaki iletişimi bozuyor. Uzun süreli yalnızlık demans (bunama) riskini artırıyor, stresi, depresyonu ve kaygıyı tetikliyor. Uyku sorunlarına ve yüksek kan basıncına da neden olabiliyor. Bağışıklığı zayıflatarak, vücudu hastalıklara açık hale getiriyor.
İşte sosyalleşmenin faydaları
Yüz yüze temas beyinde, dopamin, oksitosin ve serotonin gibi bir dizi nörotransmiter kokteylini açığa çıkarır. Bunlar kendimizi güvende, huzurlu ve mutlu hissetmemizi sağlar. Stres hormonu olan kortizol seviyenizi düşürür; motivasyonu artırır; ağrıları dindirir. Bu hormonlar vücutta morfin gibidir, bir araştırma duygusal eş dokunuşunun hastalarda fiziksel ağrıyı dindirdiğini göstermiştir. Yüksek stresle ilişkili kortizol ve vücutta neden olduğu kronik iltihaplanma bir dizi hastalığın oluşmasına neden olur. Stresin ve yalnızlığın bağışıklık üzerindeki etkileri de çok güçlüdür. Sarılmayla, yüz yüze konuşmayla artan dopamin, epinefrin ve oksitosin gibi hormonlar kortizolü düşürür, beynimizin potansiyel stres faktörlerine tepki verme şeklini, bağışıklık yanıtını değiştirir ve hatta yeni beyin hücrelerinin büyümesini teşvik eder. Örneğin bir araştırmada gönüllü olarak soğuk algınlığı virüsü ile enfekte olan kişilerden sosyal hayattan izole olanların hastalanma olasılığı yüzde 45 daha yüksek bulundu. Sosyal motivasyon ve sosyal temas, hafıza oluşumuyla hatırlamayı iyileştirmeye yardımcı olabilir ve beyni nörodejeneratif hastalıklardan korur. Mesela, Parkinson’un en belirgin belirtilerinden biri dopamin düşüklüğüdür. Sosyal bağlar, dopamin seviyelerini yükseltir. Yakın zamanda yayınlanan bir araştırma, yakın arkadaşlıkları yaşamın ilerleyen dönemlerinde sürdürmenin zihinsel gerilemeyi önlemeye yardımcı olabileceğini gösterdi. Ayrıca JAMA’da yayınlanan bir araştırma, Alzheimer riskinin yalnız olanlarda yalnız olmayanlara kıyasla 2 kattan fazla arttığını ortaya koydu. American Journal of Public Health’de yayınlanan bir başka araştırmada da, büyük sosyal ağlara sahip yaşlı kadınların demans ve bilişsel bozukluk geliştirme riskinin yüzde 26 daha az olduğu belirtildi. Sosyal bağlantının sağlığımız üzerindeki etkileri üzerine yapılan bir bilimsel araştırmada da, doğru ve güçlü sosyal bağlantı kurmanın; daha sağlıklı bir uzun ömür sürme şansını yüzde 50 artırdığı, bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve hastalıkların iyileşme hızını artırdığı görüldü.
Sosyalleşmek için ipuçları
Yüz yüze sosyal etkileşiminizi artırmak için, gün içinde önünüze çıkan tüm fırsatları değerlendirin. İş arkadaşlarınızla birlikte yemek yiyin, her gün ailenizle konuşacak vakitler yaratın. Sosyal medya sizi başkalarıyla bağ kurmaktan alıkoyuyor olabilir. Bu nedenle kısıtlayın. Yürüyüşe çıkacaksanız arkadaşlarınız ya da aileniz de size eşlik etsin. Torunlarınızla görüşün, onlarla eğlenin, oyunlar oynayın, ödevlerine yardım edin. Emekliliği ise asla sosyal hayattan izolasyon olarak düşünmeyin. Evde kalmak yerine, gönüllü aktivitelere katılın, ilgi alanınıza göre sosyalleşebileceğiniz bir grup edinin.
Okinawa halkının sağlıklı ve uzun yaşam sırrı
Dünyadaki insan ömrünün uzun olduğu bölgelerden biri Akdeniz’de bir İtalyan adası olan Sardunya Adası ve burada İtalyan anakarasına göre 6 kat daha fazla 100’ünü devirmiş insan var. Bu bölgelerden bir diğeri de Tokyo’nun 800 mil güneyindeki Okinawa takımadaları… Burası en yaşlı kadın nüfusunun bulunduğu ve insanların dünyadaki en uzun engelsiz yaşam beklentisine sahip olduğu yerdir. Okinawa halkı, daha çok bitki temelli, pirinç ve deniz ürünleriyle beslenirken; Sardunya halkı makarna, ekmek gibi tam buğday ürünleri ve sebze ve meyveyle besleniyor. Dolayısıyla, bu beslenme tarzları günümüzde önerilen diyetlerden çok farklı ve uzun ömürlülükte ortak bir nokta değil. Ortak noktalardan biri bu bölgelerdeki insanların sahip olduğu hareketli yaşam tarzı olabilir. Özellikle oturup egzersiz yapmıyorlar ama hepsi gün içinde yaşları kaç olursa olsun aktifler. Ancak bu bölgeler için uzun ömürlülükte en önemli ortak faktörün sosyalleşme olduğu söylenebilir: Sardunya adasında, 100 yaşına gelen insanlar, asla günlük hayattan kopmuyor. Yaşlılar, kalabalık aileleriyle birlikte yaşıyor ve çalışmaya devam ediyor. Sardunya adasındaki sıkışık evler, iç içe geçmiş sokaklar ve birbiriyle birleşen meydanlar, sürekli sosyal etkileşimin sürdürülmesini sağlıyor.
Yaşlılar toplumdan soyutlanmıyor
Okinawa halkının “Moai” adını verdikleri çok önemli bir gelenekleri var. Moai’ye göre, çocuklarını, daha küçük yaştan itibaren ömür boyu arkadaş ve birbirlerine destek olmak üzere bir araya getiriyorlar. Eğer bir maoi grubunuz varsa, yaşam boyu yanınızda olacak size çok yakın en az 5 arkadaşınız var demektir. Hastalanırsanız, bir aile bireyiniz ölürse, ekonomik sıkıntı yaşarsanız veya sadece biriyle konuşmaya ihtiyaç duyarsanız, maoi arkadaşlarınızın size destek olacağını bilirsiniz. Bugün bile, Okinawalıların yaklaşık yarısı bir moai’ye katılıyor ve 100 yaşının üstünde çoğu yaşlı, vakit geçirebileceği birçok arkadaşa sahip. Yani Okinawa halkı, yaşlılarını asla toplumdan soyutlamıyor. Ayrıca, Okinawa dilinde emeklilik kelimesi bile yok. Bunun yerine tüm hayatınızı anlamlı hale getirecek ve “sabah uyanma sebebi” anlamına gelen “ikigai” kelimesi var. İkigai’ye inanan ada halkı, bu hayatı terk edene kadar çalışmaya ve üretmeye devam ediyor. Ertesi gün uyanmak için nedenleri olmasından mutluluk duyduklarından, çalışmaktan da zevk alıyorlar ve hayatlarında strese yer yok.
Kaynak: Sozcu